Londra Hayvanat Bahçesi
Geçtiğimiz sene gittiğimiz Londra’da gezebileceğimiz tüm müzeler bitince, şehrin en turistik yerlerinden olan Londra hayvanat bahçesi’ne gidelim dedik. Açıkçası hava her daim yağmurlu olduğu için biraz da yağmurdan kaçmak için böyle bir tercihte bulunduk. Bu hayvanat bahçesini diğerlerinden ayıran en önemli özelliği 180 yıl önce kurulması nedeniyle dünyanın en eski hayvanat bahçelerinden biri olması. Şehir merkezinde oması ve ulaşımı oldukça kolay olması da bize oldukça cazip geldi. 750’den fazla hayvan türünün olduğu hayvanat bahçesini gezmek için 3-4 saat yeterli.
Gördüğüm diğer hayvanat bahçelerinde görmediğim en ilginç yer buradaki Butterfly Paradise bölümü. Bu bölüm diğer bölümlerden kalın koyu renk bir perdeyle ayrılmış. Ben kapıda yazılanları okumadan içeri girdim önce. Sonra farkettim ki kelebek bölümüymüş. Kelebeklerden fobi derecesinde korkan biri olarak çığlık çığlığa attım kendimi dışarı tabii 🙂 Bu nedenle içerinin nasıl olduğuna dair bir fikrim yok fakat fikir oldukça ilginç. Bir odanın içinde uçuşan yakından inceleyebileceğiniz kelebekler fikri beni ürkütse de sizi mutlu edebilir.
Benim tüm hayvanlar alemi arasında favorim tabiki de zürafalar. İngiltere’den sonra Ağustos ayında yaptığımız Çin gezisinde Guangzhou’da yakından görme, besleme ve hatta sarılma imkanı bulduğum zürafaları gerçekten çok ama çok seviyorum. Londra Hayvanat Bahçesi’nde de bir çift zürafa var. Dilerseniz dışarıda onları koşup gezerken izleyebiliyorsunuz ya da iç kısma girerek onları karınlarını doyururken de yakından görebilirsiniz.
Hayvanat bahçesi gerçekten büyük olduğu için gayet düzenli olarak bölümlere ayrılmışlar. Benim çok da ilgimi çekmeyen sürüngenler bölümüne girerseniz eğer Quentin Tarantino’nun yönettiği Kill Bill Volume 2 filminde de gördüğümüz Afrika’nın en zehirli yılanı olan Black Mamba’yı da görebilirsiniz. Aynı sürüngen bölümünde Harry Potter filminin de bir sahnesi çekilmişti. Biz kendimizi sürüngen bölümünden sonra penguenlerin yanında bulduk. Çitlere yakın oldukça sakin duran hatta gördüğümüz kadarıyla uyuyan bir pengueni Ceyhun sevme kararı aldı nedense 🙂 Kafasına parmağıyla dokunduğu an tatlı penguen kafasını çevirip ısırdı tabiki 🙂 Gülüyorum, çünkü ben Ceyhun’a penguenlerin evcil olmadıklarını ve ısıracaklarını söylemiştim. Sanıyorum zorla, çok fazla çizgi film izlettim kendisine ki ısırmayacaklarına inandı. Derin bir kesikle ayrıldık bu bölümden. İşte parmağında derin izler bırakan pingu bu 🙂
Londra’da yapacak bir şeyler arıyorsanız ya da çocuklarınızı mutlu edecek aktiviteler peşindeyseniz Londra Hayvanat Bahçesi iyi bir tercih olabilir. Bu arada giriş ücreti yetişkinler için 20 Pound, 3-15 yaş arası çocuklar için 15 pound ve 3 yaşından küçük çocuklar için ücretsiz.
3 comments
gerçekten güzel bir gezinti olmuş, penguenler de görünüş itibaryle aslında tatlı hayvanlar bende bu kadar sert olup ısırabileceklerini tahmin etmezdim bu yazı öncesine kadar 🙂
hayvanat bahçesi fırsat buldukça oğlumu götürdüğüm ve en keyif aldığı yerlerden birisidir, henüz 1 yaşında ancak şimdiden hayvanları seven onları tanıyan birisi olması ve canlıların insandan farklı olmadığını görmesini istediğimden tereddütsüz gideriz, ancak burada zürafa veya merak ettiğimiz su canlıları yok. Keşke 20 sterlin verince sizin londra’da görebileceğiniz gibi bir hayvanat bahçesi buralarda olsa da gidebilsek. Gerçi kelebek noktasında da biz öndeyiz, sadece kelebekler vadisi adı altında bir kelebek ekolojisini yapay bir binada doğal olarak yaşatmaya çalışan bir yer var 🙂
Londra gerçekten avrupanın en güzel şehirlerinden birisi. Kuşkusuz gezilecek yüzlerce yer var. Müzeler falan bildiğim kadarıyla çok. Bir arkadaşım beni londra ya davet etti, bu hayvanat bahçesini de sormuştum.Hayvanlar bakımından türkiyedekilere göre çok daha zenginmiş ve hayvan sayısı da çok fazlaymış bu şekilde dedi..